Fransızlardan kayıp ‘glider’ için S.O.S. çağrısı geldi, Türk Arktik bilim ekibi buldu; glider nedir, nerede kullanılır?

O tarihe kadar Kuzey Kutbu’na yani Arktik’e hiç bilimsel araştırma gemisi gitmemiş ve bilimsel çalışmalar yapılmamıştı…

Denizde sakince kulaç atarken ayağına sürtünen o ‘yumuşak şey’ yüzünden aniden çığlığı basıp bütün plajı ayağa kaldıran arkadaşlarınız olmuştur mutlaka.

Ben de denizin üstünde olmayı çok sevmekle birlikte, maviliklerin dibindeki karanlık dünyayı hep ürkütücü bulmuşumdur. (O ‘yumuşak şeylerin’ de etkisi yok değil tabii)

Bu yüzdendir ki denizlerin ormanları olarak anılan ve diplerde yaşayan deniz çayırlarınınve siyah – taş mercanların anlatılacağı bir etkinliğe davet alınca balıklama atlamadım. Ama etkinlik Türkiye’nin en batı sınırında bulunan Gökçeada’da olunca işler değişti.

Adanın gönlümdeki yeri ayrıdır, yılda birkaç defa kaçtığım bir cennet. Ve bu davet sırasında öğrendim ki memlekette en çok siyah ve taş mercanın olduğu yerlerden biri Gökçeada kıyılarıymış. Artık mecbur gideceğim.

Fotoğraf: Berna Abik

Eceabat-Kabatepe’den kalkan Gökçeada feribotunda İstanbul Üniversitesi Su Bilimleri Fakültesi Deniz Biyolojisi Anabilim Dalı Başkanı ve Türk Deniz Araştırmaları Vakfı’nın Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Bayram Öztürk’le tanıştım.

Bayram Hoca da böyle işlere gönül vermiş olan tanıdığım diğer hocalar gibi tatlı çılgın biri. Hiçbirine zeval gelmesin, çılgınlıkları daim olsun.

Prof. Dr. Bayram Öztürk
TIKLAYIN | Ekosistemin binlerce yıllık sessiz tanıkları: Denizlerin hafızası taş ve siyah mercanlar koruma altına alınıyor

Türkiye İş Bankası’nın davetiyle gittiğim etkinlikte, Bayram Hoca’dan önce İş Bankası Genel Müdür Yardımcısı Suat Sözen konuştu.

Banka, sosyal sorumluluk projeleri dahilinde birçok bilimsel alana destek oluyor. Sözen’in deniz projelerine olan desteklerinin nasıl başladığını anlattığı hikâye gerçekten ilginçti. İnsan sevinse mi üzülse mi şaşırıyor.

Kuzey Kutbu’na giden ilk Türk bilimsel araştırma gemisi

Hikâye şöyle başlıyor: 2019 yılında, bir sponsorluk desteği için Türkiye İş Bankası’nın kapısı çalınıyor.

Görüşmeye gelen isimler şöyle:

Doç. Dr. Burcu Özsoy – İTÜ Denizcilik Fakültesi Öğretim Üyesi ve İTÜ Kutup Araştırmaları Uygulama-Araştırma Merkezi (İTÜ PolReC) Müdürü

Barbaros Büyüksağnak  – Kaptan
(Evet, mesleği kaptanlık ve ismi Barbaros ve yine evet, soyadı da Büyüksağnak. Daha adrese teslim bir denizci ismi olamazdı.)

Serhan Kal – Bilfen Fen Lisesi Fizik Öğretmeni

Anlattıklarına göre daha önce ülkemizden bilimsel araştırmalar için Antarktika seferleri yapılmış olsa da o tarihe kadar Kuzey Kutbu’na yani Arktik’e hiç bilimsel araştırma gemisi gitmemiş ve bilimsel çalışmalar yapılmamıştı.

Burada sıklıkla karıştırılan bir bilgiyi de hatırlatmakta fayda var.

Antarktika; Güney Kutbu çevresindeki bir kıta. Tamamen kara parçası üzerine kurulu ve etrafı Güney Okyanusu ile çevrili. Ayrıca penguenlerin evi.

Arktik ise Kuzey Kutbu çevresi. Burası bir kıta değil ve hatta bütün bir şekilde alabildiğine büyük bir kara parçası bulmak da zor. Daha çok okyanus üzerindeki kalın deniz buzları ve onu çevreleyen kara parçaları var. Burası da kutup ayılarının evi.

Hikâyeye devam edelim…

Kuzey Kutbu’nda buzulların erimesi sebebiyle birlikte burada yeni bir ticaret yolu açılmakta. Ve bu ticaret yolundan öncelikli olarak istifade edebilecek ülkelerin belirleneceği kriterler arasında, bölgede bilimsel çalışma yapmış olma şartı da aranıyor. Yani o sırada Türkiye bu koşulu sağlamıyor.

Dolayısıyla hem ilerideki bu ticari avantajdan Türkiye’nin yararlanabilmesi için hem daha ileri düzeyde bilimsel çalışmaların yapılabilmesi için hem de bunun ilk olması sebebiyle Arktik bir bilim seferinin çok önemli olduğuna kanaat getiriyor banka.

Böylece ‘İlk Türk Arktik Bilimsel Seferi’, Türkiye İş Bankası’nın desteği ve İTÜ PoLReC liderliği ile 2019 tarihinde gerçekleşiyor.

Arktik Bilimsel Seferi, 2019

Kayıp ‘glider’ Türkler tarafından bulunuyor

Ekip, Türkiye’deki birçok bilim insanın araştırmaları için bölgeden numuneler topluyor. 15 günlük seferin dönüş yolculuğu sırasında Fransız TÜBİTAK’ı diyebileceğimiz kurumdan “Glider’ımızı kaybettik” diye bir S.O.S çağrısı alıyor. Ve kayıp cihaz Türk Arktik Bilimsel Seferi gemisindeki ekip tarafından bulunuyor.

Glilder; deniz altında gemiden bağımsız olarak belirlenen bir rota çerçevesinde herhangi bir halat veya tele bağlı olmadan 100 güne kadar denizde kalıp ölçüm yapabilen bir cihaz. 1.000 metre derinliğe inebiliyor ve yüzeye çıktığında topladığı verileri belli aralıklarla uydu sistemi üzerinden bilim insanlarına aktarabiliyor.

Bir iç denize, iki boğaza sahip, üç tarafı denizlerle çevirili bir yarımada olan Türkiye’nin o zamana kadar böyle bir cihazı yok.

Ta ki bu seferden yaklaşık iki yıl sonra özellikle -Marmara Denizi’nde görülen- müsilaj gerçeğiyle karşılaşana kadar.

Glider cihazı -İnsansız su altı planörü

Müsilajı anlamaya çalıştığımız dönemde, İş Bankası bu konuda neler yapabileceğini düşünüyor. Malum, gemi araştırmalarının maliyetli, üniversitelerin kaynaklarının ise sınırlı olduğu bir gerçek.

Peki bu sınırlı kaynaklarla yapılan araştırmalarda en etkili sonuçlara ulaşmak, en fazla veriyi toplamak için neler yapılabilirdi?

İşte tam bu sırada Arktik Sefer sırasında tanıştıkları glider cihazını hatırlıyorlar.

Türkiye’de denizler konusunda araştırma yapan, üniversitelere ait orta ve büyük boyutta sekiz adet gemi olduğunu öğreniyorlar. İstanbul Üniversitesi ve ODTÜ de bu üniversitelerden ikisi. ODTÜ’nün gemisinin müsilaj sırasında yaptığı araştırmaların raporu yayımlanınca kendileriyle irtibata geçiliyor ve bir glider cihazı yaptırıyorlar.

Böylece Türkiye ilk defa -Deniz Kâşifi adı verilen- bir glider’a sahip oluyor.

TIKLAYIN | ‘Kuzeyde 15 Gün’ belgeseli

‘Deniz Kâşifi’ ne işe yarıyor ve nerede kullanılıyor?

Deniz Kâşifi isimli glider; sıcaklık, tuzluluk, oksijen, klorofil, bulanıklık gibi su kolonunun özelliklerini ölçebilen çok çeşitli sensörlerle donatılan bir cihaz, her türlü koşulda oşinografik ölçümler için kullanılabiliyor.

Cihazı benzerlerinden ayıran en önemli özelliği ise üzerinde taşıdığı gerçek zamanlı azot ölçebilen sensörü olduğu söyleniyor. Bu sensör, şu anda denizlerde besin tuzu ölçümü yapabilen en son teknolojiyi içeriyor. Özellikle iklim değişimi gibi yüksek veri ihtiyacı olan sorunların izlenmesi, aydınlatılması ve gerekli önlemlerin alınması için veri sağlıyor.

Güncel verilere gelecek olursak; 2025 yılında Deniz Kâşifi ile yapılan çalışmalar çerçevesinde; Marmara Denizi’nde Mart ve Nisan aylarında iki görev tamamlamış. Toplam 30 gün suda kalınmış, 570 kilometre  mesafe kat edilip 802 dalış yapılmış.

‘Deniz Kâşifi’ isimli insansız su altı planörü Marmara Deniz’i açıklarında suya bırakılırken

İşte Deniz Kâşifi’nin elde ettiği verilerden bazıları:

Çınarcık çukuru bölgesinde daha önceki ölçümlere paralel olarak düşük oksijen gözlenen Tekirdağ açıklarında ve Tekirdağ çukurunda ise görece yüksek oksijen içeren Akdeniz suları görüldü. Yüksek oksijen içeren Akdeniz suyunun Marmara’daki rotası Deniz Kâşifi sayesinde ilk kez aktif olarak takip edildi.

Deniz Kâşif’inin Tekirdağ’dan doğuya doğru olan rotası boyunca çözünmüş oksijen miktarının azaldığı ve Merkez Çukuru civarında tükendiği gözlendi. Tüm çukurlarda ölçülen oksijenin miktarı çok düşük olduğu görüldü.

Veriler, müsilaj oluşumunun 11 Mart – 10 Nisan tarihleri arasında orta basende sürekli oluştuğunu -en azından miktarını sabit tutacak kadar çoğaldığını- düşündürüyor.

Denizler durulmazmış dalgalanmadan…

Hikâyeye başlamadan önce “insan sevinse mi üzülse mi şaşırıyor” demiştim.

Müsilaj görünür olmayı bir süreliğine bıraksa da diplerden gün yüzüne çıkacağı günü sabırsızlıkla bekliyor.

O güne kadar Arktik’e bilimsel seferin devlet tarafından düzenlenmemiş olması, glider imkânlarından yararlanılmaması üzücü.

Neyse ki bu bilimsel yolculuk, ilk seferinden  sonra bırakılmamış, TÜBİTAK tarafından sürdürülmüş. Hatta çok yakın tarihli bir gelişme olarak  (8 Ağustos 2025) sekiz bakanlık ve TÜBİTAK koordinasyonunda ‘Kutup Bölgeleri Koordinasyon Kurulu‘ kurulmasına ilişkin Cumhurbaşkanlığı genelgesi Resmi Gazete’de yayımlandı.

Epey kaybedilmiş bir zamandan sonra sevindirici tabii, ne diyelim; denizler durulmazmış dalgalanmadan!

Ne dersiniz, motorları maviliklere sürecek miyiz…