Türkiye fitness yarışması fizik kategorisinde şampiyon olan, Rusça ve İngilizce bilen Ahmet Çelik’in beden eğitimi öğretmenliği mezuniyetinden pavyon kapısına uzanan hikâyesini dinlemek için kendisiyle buluştum
Beyoğlu Asmalımescit’te fahri meyhanemiz olan Yakup 2’nin yanına bir süre önce yeni bir komşu geldi, adı da: Tiger Night Club
Gelip gittikçe bakıyorum ve kapının önünü boş görüyorum. İçeriden de hiç ses gelmiyor. Yakup 2’nin meyhanecilik bayrağını babası Yakup Arslan’dan devralan ve layıkıyla yapmaya devam eden Yıldıray Arslan’a soruyorum: Niye hiç ses yok burada?
“Burası bir Arap turist pavyonu ve mesaisi sabah 2’de başlar” diyor Yıldıray.
Yıldıray’dan bana turistik bir gezi yaptırmasını rica ediyorum bu pavyona. Sağ olsun kırmıyor, saat 22.00 gibi –Tiger Night Club’ın mesaisi henüz başlamışken– mekâncıların tabiriyle yan ‘dükkân’a giriyoruz. Daha önce burası Mask isimli bir bardı ve küçük sahnede müzik performansları olurdu. Daha da öncesinde, Yakup 2’nin yavrusu olan ve Yıldıray Arslan’ın Eray Özer’le birlikte işlettiği “Ya-Re”nin bulunduğu mekândan söz ediyorum.
Küçük turumuzda içerisinin gerçekten pavyon düzeninde kurulmuş olduğunu görüyorum. Daha önce Mask’tan kalan ve şu anki işletme için gereksiz yer kaplayan sahne yıkılmış ve yerine localar konmuş. Sol tarafta küçük bir dans pisti var.
Burnumun ucundaki bu pavyonu, bir de dünya gözüyle geç saatte dolu olarak görmek istiyorum. Çevremde gördüğüm kadarıyla kadınlar arasında bir merak konusudur pavyon. Genelde birçoğu bir kere gitmek ve görmek ister. Meşhur olanları Ankara ve Adana’daymış. İstanbul’u tercih edenler Bizans’a (Birkaç kere Aksaray’a böyle dendiğini duymuştum) doğru dolgun bir cüzdanla direksiyon kırabilirler.
Bu küçük gezide, kulübün patronuna “Biz ne zaman gelebiliriz” diye soruyorum. Patron, Yıldıray’a biraz şaşkınlıkla bakıyor, “Normalde yerli müşteri almıyoruz ama Yıldıray Abi dilerse, ne zaman isterseniz gelebilirsiniz tabii” diyor.
Asmalımescit’te yerli müşterileri almayan ve sadece -anladığım kadarıyla ağırlıklı olarak otellerden program dahilinde gelen- Arap turistlere hizmet veren bu yer daha da gizemli bir hâle geliyor benim için. Hâlimi en iyi -Berlin’in tekno müzik tapınağı olarak bilinen ve içeri girmesi düşük, kapısından döndürülmesi yüksek ihtimal olan – Berghain kulüpçüleri anlar.
Pavyon mesaimi başka bir güne bırakarak, kerâhet vaktinde oturduğum meyhane masama geri dönüyorum. Saat itibarıyla birbirleriyle asla karşılaşmayan bu iki mekânın komşuluğu iyi olmuş, diyorum içimden. Onlar mutlu, biz mutlu. Yıldıray dükkânı kaparken, Tiger Night Club da müşterilerini yeni yeni ağırlamak için hazırlanıyor.
Sonra Yıldıray komşunun kapısında duran genç birine gösteriyor; “Biliyor musun, bodyguard olarak iş yapan arkadaş aslında Türkiye fitness yarışmasında fizik şampiyonu ve beden eğitimi öğretmenliği mezunu” diyor.
Birkaç gün sonra Türkiye fitness yarışması “fizik” kategorisinde şampiyon olan, Rusça ve İngilizce bilen Ahmet Çelik’in “beden eğitimi öğretmenliği” mezuniyetinden pavyon kapısına uzanan hikâyesini dinlemek için kendisiyle buluşuyorum.

Ahmet Çelik
Ahmet 25 yaşında ve doğma büyüme Mersinli. Yedi kardeşten beşi kız; en küçük kız kardeşinin ismini kendisinin koyduğunu büyük bir gururla söylüyor; “Delal” diyor, “Kürtçe’de güzel demek.”
Ahmet çocukluğundan beri hem okuyup hem de yazları tatil beldelerinde çalışarak ailesine destek olmuş. Babası şu anda akciğer kanseriyle savaştığı için ailesine destek olabilmek daha da önemli bir hale gelmiş.
Ailede üniversite okuyan sadece tek kendisi var; “Ailemizin ufkunu genişletecek bir çevreye sahip olamadık. Benim lisans mezunu olabilmemi sağlayan tek şey de spordur” diyor.
Sporla tanışması halk oyunlarıyla başlıyor. İlkokuldayken “Silifke yöresi Türkiye şampiyonluğunu” kazanıyor ve spor lisansı alıyor. Lisans almasının da ona beden eğitimi sınavında çok büyük fayda sağladığını söylüyor. 1000 kişilik bir erkek kontenjandan 200 kişi alınmış okula ve +75 puan alabilen üç kişi arasında kendisi de varmış.
“Rambo atletleri giymişim, kendimi kasıyorum…”
Halk oyunlarından sonra lise döneminde bir arkadaşının vücudunun dikkatini çekmeye başladığını söylüyor ve başlıyor hikâyesini anlatmaya: “Lisede bir arkadaşımın baklavaları vardı, abdominal bölgedeki kaslardan bahsediyorum tabii. Dedim onda varsa bende neden olmasın? Sonra ha bire şınav, mekik çekmeye başladım. Yani 17 yıllık sporcu kariyerim şınav ve mekikle başladı. Birkaç hafta sonra kendimde gelişim görmeye başladım ve çok hoşuma gitti. Bu da bende bir ilgi uyandırdı.
Daha sonra bir spor salonuna kaydoldum ve orada 15 sene birlikte çalıştığım antrenörüm Fikri Avcı ile tanıştım. Salonda ilk günümde aletlerle bir şeyler yapmaya çalışıyordum. Rambo atletleri giymişim, kendimi kasıyorum filan… Ergenlik işte… Hoca yanıma yaklaştı ve ‘Kardeşim ben senin paranı vereyim kaydını silelim senin. Her yere zıplıyorsun sen, olmaz böyle’ dedi.
Tabii daha sonra hocanın söylediklerine önem verdim ve birkaç sene salona gittim. Burada en önemli olan şey devamlılık. Ufkum yavaş yavaş açılıyordu… Arada muay thai ve kick boks lisansları aldım sonra tekrar vücuda geçtim. Çünkü kick boks masraflı geldi biraz. Eldiveni, yastığı, dizliği, boyunluğu filan pahalı geldi. Ailemin durumu da malum.
Ben kendimi bildim bileli hiç kimseden maddi olarak destek istemedim. Sadece manevi olarak aileme ihtiyacım vardı. Onlar da destek oldular hep ama bir tek annem kick boks yaparken pek hoşuna gitmedi. Çünkü sürekli bir yerim kırılarak eve geliyordum. Hatta burnumda da kırık var. Ama babam daha güçlü ol oğlum, kimse sana bir şey diyemesin, derdi.”
“Podyumun tozunu atalım bro!”
“Fitness alanında kendimde ilerleme görünce yarışmalara merak sardım. Hocaya sordum nasıl oluyor bu işler diye… İlk adımımı o cümleyi kurarak attım. ‘Bro,’ dedi ‘podyumun bir tozunu atalım seninle altı ay sonra yarışma var.’
O cümle kafamda öyle bir yer etti ki, o hevesim hiçbir zaman gitmedi. Diyetime hâlâ çok dikkat ederim. Çok zor tabii ama kendimle gurur duyuyorum o disiplinde olduğum için. Hele şu anki işte çalıştığım için çok zor oluyor diyete dikkat etmek.
O sırada üniversite sonuçları açıklandı ve ilk yarışmaya katılmam biraz ertelendi. 145 puan çekmiştim sınavda, hiç çalışamamıştım. 145 puan çok komik bir puan, en az 250 yapacaksınız ki bir şansınız olsun. Mental olarak spora takıldığım için teorik olarak ders çalışamadım hiç. Üniversiteye giriş, yetenek / beden eğitimi sınavına hazırlayan hocam bana dedi ki ‘Ahmet defol, gelme antrenmanlara bir daha. Artık çok zor, seni Samsun’da üniversiteye sokacaktık ama olmaz artık.’
Ben de antrenmanları kesip okulları araştırmaya başladım. Aldığım puandan da utanç duymuştum tabii. Oturdum kılavuzu teker teker çalıştım hangi okullarda 145 puanla sadece yetenek sınavına girmeye hak kazanabilirim diye. Tabii orada da üstün bir başarı göstermen lazım. Binlerce kişi giriyor ve 200-250 kişi alınıyor sonuçta.”
“Siirt Üniversitesi’ni aradım”
“Ben yine umudumu yitirmedim. İçimde öyle bir his var ki beni sürekli başarıya itiyor. O yolu da dene bu yolu da dene… Daha sonra Siirt Üniversitesi’ni gördüm. Benim için Allah’ın dağında ama olsun hiç önemli değil dedim, yeter ki üniversite olsun. Tabii bunu düşünürken bile İzmir Adnan Menderes Üniversitesi’ne yatay geçiş yapma planım vardı.
Bunlar olurken Antalya’da turizm sektöründe çalışıyorum. Hem harçlığımı çıkarıyorum hem aileme destek oluyorum. Yabancı dilimi de orada öğrendim. Yaz aylarında sürekli Antalya ve Bodrum’da çalışıyordum. Garsonluk, komilik ve barda şeflik yaptım. Ben de, vücudum da büyüdükçe güvenlik şefi oldum. Kendi paramı kazanabildiğim için çok mutluluk duyuyordum.”

Güvenlik şefi olarak çalıştığı bir otel
“Siirt Üniversitesi’ni aradım dedim ki 145 puanla giriş varmış, doğru mu? Havalara uçtum sevinçten. Sadece yetenek sınavına girebilme hakkını kazandığım için o da. Parkura da ben kendi imkânlarımla hazırlandım. Hocam da kovmuştu beni çünkü. Daha sonra sınav günü geldi çattı. Çalıştığım otelden izin aldım. Harçlıklarımla otobüs biletimi aldım, çıktım gittim. Sınavda 1000 erkek 1000 kadın öğrenci vardı. Bu arada bayan demeyi sevmiyorum ben, kadın daha çok yakışıyor. 1000 kişi içinden ilk 7’ye girdim. O sırada diyorum ki içimden kazanayım da hocamı arayayım, utansın.”
“Annem babam beni öğretmen ilan etti, artık maaşı konuşuyorlar”
“Daha sonra özgeçmiş (lisanslı sporcu) puanı açıklandı. 1000 kişi içinde üç kişide vardı, biri de bendim ve +75 puan eklendi. Bunu da halk oyunlarında Türkiye şampiyonu olduğumuz için aldım. Müthiş bir mutluluk sardı yine beni. Üç gün sonra sınav açıklandı ve kazanmışım. Sonra hemen hocamı aradım.
O kadar mutluyum ki; kendime eşofman takımları aldım, ayakkabılar aldım. Annem babam beni öğretmen ilan etti, artık maaşı konuşuyorlar. Öyle ki ben öğretmen oldum da sanki hemen paramı hesaplıyorlar (Gülüyor). Aileyi bırakın, sülalede üniversite okuyan yok maalesef bizde.
Ve okul başladı, zaman geçti… Benim içimi bir sıkıntı sarmaya başladı. Doğu Anadolu Bölgesi pek gelişmemiş. Bu okulun hem teorik anlamda hem uygulama anlamında beden eğitimi bölümünün yetersiz gelmeye başladığını fark ettim.”
“Yengeç burcuyum, çok duygusalım”
“İkinci senemde Adnan Menderes Üniversitesi’ne başvuru yaptım ve kazandım. Burada da bir yolculuğa başladım; 2017’de de hayatımın aşkıyla tanıştım orada. Şu an ayrıyız ama maalesef. Benim çalıştığım otele tatile gelmişti Rusya’dan, avukattı. Çok uzun bir süre beraberdik. Ayrılalı iki sene oldu.”
Araya girip, “Tatsız konuları geçelim istersen” diyorum ben. Gerçekten üzgün görünüyor çünkü bu konuda.
“Olsun ben her şeye tatlı bakıyorum hayatta, iyisiyle kötüsüyle hayatı seviyorum” diyor ve anlatmaya devam ediyor:
“Kız arkadaşım biraz ısrar etti beraber yaşamamız için. Rusya’da yaşıyordu ama yanıma gelmek istiyordu. Bu da bizim aile geleneklerine biraz ters bir durum maalesef ve ailemin haberi yoktu. O da neden ailene söylemiyorsun diye sormaya başladı. Acaba benim hakkımda farklı mı düşünüyor gibi endişeleri vardı sanırım.
Muhafazakâr bir aileden geldiğim için uygun görülmüyor birlikte kalmamız. Bizim entelektüel bakış açımız farklı olduğu için biz bunu kaldırabiliriz, jenerasyon farkı var tabii bir de.”
Neden ayrıldınız diye soruyorum. “Kültür çatışması oldu biraz” diye yanıtlıyor. “Niye, maçoluk filan mı yaptın” diye lafı ağzına tıkıveriyorum bir anda şüpheyle yaklaşarak. Sonrasında da aldığım naif yanıttan mahcup oluyorum: “Yok, hayır. Ben Yengeç burcuyum, çok duygusalım. Elimden geleni yaptım onun için. Ailemle de tanıştırdım sonra zaten. Mardin’de çekilen Ay Lav Yu filmini bilir misiniz? Sahnelerin hepsi aynıydı. Mesela ailem masada, kız arkadaşım orada oturuyor. Ben bir tuvalete gidip geliyorum, döndüğümde hepsi ona bakıyor. O onun dilinden anlamaz, öbürü onu anlamaz. Herkes beni çağırır (gülüyor)…”
“İlk üç müsabakam sıfırla geçti”
“İlk yarışmama Adnan Menderes Üniversitesi’ne geçmeden, turizm sezonunda çalışırken katıldım. Yarışmayla ilgili hiçbir bilgim yok. Sadece kazanacağım diyorum… Podyuma çıktım, boyamı sürdüm. Bu boya podyum ışığının altında kasların daha detaylı görünmesi için yapılıyor. Hakem size baktığı zaman son altı ayda ne yaptığınızı görür.
Podyumda U dönüşümü yaptım ama derece alamadım. O kadar hevesliydim ki, sarsıldım. Bir yandan da müthiş bir tecrübeydi benim için. O yarışmaya o gün girmeseydim, bugün şampiyon olamazdım.
İlk üç müsabakam sıfırla geçti. Yaklaşık bir sene önceden hazırlanmanız lazım. Çevremdekiler de şampiyonluk bekliyor, ben de göğsüm kabara kabara gitmişim yarışmalara. Annem babam da artık ‘Bırak oğlum aç kalma bu diyetle filan, ne yapıyorsun sen’ diyor. Ben artık bu sefer üzülmeye başladım. Nerede yanlış yaptım diye düşünüyorum; ha bire aç kalıyorum anasını satayım, ama sonuç yok. Bilmediğim bir şeyler var ve onun peşine düştüm”
“İlk 16’ya giremeyen Ahmet, İlk 6’ya kalmış…”
“Sonra 2013 vücut geliştirme şampiyonu İsa Kaya ile çalışmaya başladım ve yine podyuma çıktım. 14 rakibim vardı, hepsi birbirinden güzel vücudu olan dereceli sporcular. Ben de ilk defa büyükler kategorisinden girdim. Bizim branşta -tabiri caizse- öküzlerin içindeyim, öyle derler. Bir baktım finale kalmışım. İlk 16’ya giremeyen Ahmet, İlk 6’ya kalmış…
Finale geldik; burada 6 sporcu da podyuma çıkar yan yana durur ve hakemler bakar.”

Ahmet Çelik (solda) podyumda
“Beni öne çekmeye başladılar, nasıl mutlu oldum anlatamam! Sonra açıklamaya başladılar; 6.’yı okudu yokum, 5.’yi okudu yokum… Ve sonunda üçüncü oldum! Hadi dedim, nasip! Şükürler olsun Türkiye üçüncüsü oldum, gurur duydum kendimle. Bundan altı ay sonra bir müsabaka daha vardı. Dedim ki bu sefer ben öyle bir fark yaratacağım ki kimse bana yetişemeyecek. Kendime söz verdim.”
“Yemin ederim hakemlerin hepsi bana bakıyor”
“Üçüncülükten sonra ve üniversite bittikten sonra Mersin’e ailemin yanına döndüm. Ailemi gördükten sonra yine otele işe girdim, çünkü gerçekten gıdaya ihtiyacım vardı ve aileme bakmak zorundaydım. Sosyal olarak kendime hiçbir şekilde zaman ayıramıyordum. Sonra 2 Ekim 2021 İstanbul Pendik’teki yarışmaya katıldım. Yine İsa Kaya ile çalıştık; esas yetenek bende ama bana ışık tutan, bilgisiyle beni şekillendiren odur. Gerçek abim gibidir.”

Ahmet Çelik üniversite mezuniyet töreninde kep atarken
“Listeye bir baktım altı yedi tane eski şampiyon var, 25 tane rakip var. Çok önemli çünkü dünya şampiyonası seçmeleri bunlar. Ahmet battık, dedim kendi kendime. İsa Hocam dedi ki ‘Rahat ol, kimseye bakma. Sen kendine bak.’
İsa Hocam da bana hiçbir zaman sen şampiyon olacaksın, derece alacaksın, demedi. Çünkü podyumda gevşememi istemiyor. Ve bunun faydasını çok gördüm son yarışmada.
Podyuma çıktım. Hakemler öyle bir bakmaya başladılar ki bana, ellerindeki kalemi bıraktı hepsi. Yemin ederim hepsi bakıyor. Hiçbiri diğer rakiplere bakmıyor. Daha sonra bana bakmamaya başladılar. Şaşırdım ve moralim bozuldu. Bir şeyi yanlış mı yaptım acaba diye düşündüm. Halbuki dokuz hakemin dokuzu da beni birinci yazmış. Normalde ön elemede mümkün değil birinciyi seçmeleri.
Hatta birkaç hakem sonra dedi ki ‘Bizim için de rahat bir seçim oldu teşekkür ederiz. Bizi fazla uğraştırmadın.’ Tabii sonuçlar açıklanana kadar benim moralim çok bozuldu, neden bana bakmıyorlar diye. Tabii o sırada dertleri 2-3- 4-5 ve 6’yı aramakmış aslında.”

Türkiye şampiyonu olduğu açıklanırken
“Altıncı açıklanıyor, benim kalbim küt küt atıyor. Çünkü daha önce üçüncü olmuşum ve daha geriye düşmek istemiyorum. Üçüncü açıklandı, Allah’ım şükürler olsun dedim en azından ikinci oldum herhalde. Sonra yanımdaki arkadaşın ismini söyledi ikinci olarak ve ben ağlamaya başladım. İnanın moderatörün ‘2021 Türkiye Şampiyonu Ahmet Çelik’ diye bağırması beni çok ağlattı. Tabii yarışmaya ne zaman kimin geleceği belli olmadığı için kimse Ahmet’i beklemiyordu (kahkaha atıyor)”
“Şampiyon olduktan sonra bir baktım Covid aşılarım eksik”
“Bu arada insanlar müthiş para kazandığımızı düşünüyor bu yarışmalarda ama almadık. Sadece ikametim Mersin’de olduğu için yol parası olarak 600 lira mı ne vermişlerdi.
Daha sonra milli takım grubu oluşturuldu. İspanya Barselona’ya dünya şampiyonasına gidecektik, her şeyimizi hazırladık. Grupta 25-26 kişi var, hepsi çok baba sporcular kendi sıkletlerinde. Şampiyon olanları devlet kendi destekleyip gönderir, ikinci ve üçüncüler kendi imkânlarıyla gelir.
Şampiyon olduktan sonra bir baktım ki Covid aşılarım eksik maalesef ve İspanya Hükümeti kabul etmiyor, mutlaka olmalısınız dediler. Nasip olmadı bir türlü aşı olmak. Kaç defa da randevu almıştım, bir sürü aksilik çıktı. Tam hastaneye gideceğim bir olay çıkıyor ve ben gidemedim İspanya’ya. İşin en üzücü tarafı ise, açık ara farkla yendiğim rakibim, dünya şampiyonu oldu.”
Bu noktada aşıya karşı olduğu için mi önüne bu talihsiz engellerin çıktığını soruyorum Ahmet’e. Zira hatırlarsanız Covid aşısı olmadığı için Avustralya’daki uluslararası turnuvaya katılamayan ve sınır dışı edilişi ile dünya gündemine giren ünlü tenisçi Novak Djokovic, aşı olma mecburiyeti dayatılırsa sonraki turnuvalara da katılmamayı tercih edeceğini söylemişti. Belki de sporcular arasında böyle bir yaygınlık vardır diye düşündüm.
“Hayır” diyor, “Gerçekten beş tane bile olurdum ama aksilik oldu hep. Çünkü çok istediğim bir yarışmaydı. Hatta sonra askere gittim bu yarışmaya gidemeyince ve orada bütün eksik aşılarımı oldum” diye yanıtlıyor ve hikâyesini anlatmaya devam ediyor…

Ahmet Çelik, askerlik görevi için Silopi’de
“Şampiyonaya gidemiyorsam askere gideyim bari dedim. Baktım askerlik yeri Şırnak Silopi yazıyor, psikolojim altüst oldu. Lisans mezunu olduğum için yedek subay olarak gitmek istedim ama başvurulara geç kalmışım. Er olarak yaptım ama güzel bir askerlik geçirdim. Antrenördüm orada da. Bütün rütbeli kişilere eğitim veriyordum. Mutlu mesut bir şekilde 14 Haziran 2022’de döndüm askerden. Sonra ailemin yanına geçtim Mersin’e ama işsiz kaldım orada, iş bulamadım.”
Ve Beyoğlu “Şimdi 24 Eylül’de tekrar Türkiye şampiyonu olup, Kasım ayında da dünya şampiyonluğuna gitmek istiyorum. İstanbul maceram da o yüzden başladı, ablam İstanbul’da yaşıyor. Yarışma dönemlerinden iki üç ay öncesinde ablamda kalırım hep zaten. Beyoğlu’nda yürürken inanılmaz mutlu oluyorum. İstanbul’u çok seviyorum.
Bir arkadaşıma sordum, yarışmaya kadar burada bulabileceğim günlük işler var mı diye. O da beni Asmalımescit’teki bu gece kulübüne getirdi. Gündüz antrenman yaptığım için akşam çalışmam gerekiyor. Günlük harçlığımı çıkarıyorum 200-300 lira, eve varana kadar pek bir şey kalmıyor geriye gerçi. Mavi kart çıkardım, o da 600 lira.
Bizim işe başlama saatimiz 22.30, bitiş ise sabah 7-8-9 olarak değişiyor. Daha önce böyle bir Arap kulübünde çalışmamıştım hiç. Irkçı davranmak istemiyorum ama değişik insanlar gerçekten müşteriler de. Ailem böyle bir yerde çalıştığımı bilmiyor. Her şey sporun hatırı için. Türk bayrağımızı İspanya’da taşımak istiyorum.
Dünya şampiyonu olduktan sonrası için de isterim ki beden öğretmenliği yapabileyim.
Öğretmenlik mesleğini ve çocukları çok seviyorum.”
‘Başarıya Giden 100 Yol’ gibi isimlere sahip olan kişisel gelişim kitaplarının kulakları çınlasın, başarıya ulaşmanın aslında tek yolu olduğunu anlatıyor Ahmet. O da durmadan çalışmak, çalışmak ve çalışmak… Gönlünden geçen şampiyonluğu yakalamasını ve sonrasında da iyi bir öğretmen olmasını dileyelim…